“Kızım Elif’in 12. yaşgünü için ne yapayım, ona ne hediye edeyim?” diye düşünürken aklıma hikaye yazmak geldi. Oturdum ve üç gün içinde konusu epeydir aklımda olan bu masalsı hikayeyi yazdım: Elmalı Köyün Vahşi Davulcusu
***
Normalde son derece sakin olan Elmalı Köy’de son ay içinde olanlar, kıvırcık saçları ve sivri dili yüzünden köyde “Kıvırcık Isırgan” diye çaǧrılan 12 yaşındaki Elint’in aklını karıştırmıştır:
Bir orman çocuǧu olan Vahşi Davulcu köy halkına şu sözlerle ne anlatmaya çalışıyordu?
Tutturmuşsun elma elma deyi,
Göremezsin ormanın nimetlerini.
Kıvırcık’ın babası ve Öǧretmen dahil köy halkının çoǧu Vahşi Davulcu’ya karşıydı, bu yabani orman çocuǧunun köye sokulmamasını istiyorlardı. Kim haklı, kim haksızdı? Çoǧunluǧa mı uymalı, yoksa Vahşi Davulcu’yu mu savunmalıydı?
Babasının dediǧi gibi, öǧrenilmesi gereken her şeyi Öǧretmen mi öǧretiyordu, yoksa Doktor Nine’den, Masalcı Dede’den, başkalarından ve ormandan öǧrenecek çok şey mi vardı?
Okulda sinirlendikçe masa kıran dev irisi Taşkafa’yı ne yapmalıydı? Öǧretmen onu okuldan kovmak istemekle haklı mıydı, yoksa duygularını sözle anlatamayan Taşkafa deǧeri anlaşılması gereken altın bir vicdan mı taşıyordu?
Kıvırcık’ın aklı gerçekten de çok karışıktı. Acaba saǧlam yargılara varabilecek ve doǧru yolu bulabilecek miydi?
***
Bu hikayede Vahşi Davulcu, hem vatanı olarak gördüǧü ormanı gittikçe yayılan elma plantajlarından korumaya çalışıyor, hem de Vandana Shiva’nın deyimiyle “zihinlerdeki monokültür”e isyan ediyor.
Sadece okul bilgisiyle yetinmeyip ekolojik ve felsefi bilince önem veren ailelere tavsiyem, bu hikayeyi okuyun ve okutun. Göreceksiniz bu kısa hikayeden çok tartışma konusu çıkacak.
***
Hikayenin bölümleri:
- Elmalı Köy ve Kıvırcık
- Okulda olanlar
- Masalcı Dede
- Bahis ve Doktor Nine
- Aklı karışan Kıvırcık huzursuzdur
- Vahşi Davulcu’nun gösterisi
- Yazman kızıyla konuşur
- Köyün yönetim heyeti toplanır ve önemli kararlar verir
- Kapanış
***
Hikaye hakkındaki düşüncelerinizi bana bu formdan veya tuncalik1968 (at) gmail nokta com email adresimden ulaştırabilirsiniz.
Yazan: Tunç Ali Kütükçüoǧlu, Temmuz 2021
***
Hikayenin ilk iki bölümü:
(1) Elmalı Köy ve Kıvırcık

Bundan 2000 yıl kadar önce Anadolu’da Fırat Nehri kenarında elmalarıyla ünlü bir köy varmış. Çevredeki diǧer köylerden oldukça uzak olan bu köye bölgedeki herkes “Elmalı Köy” dermiş, çünkü bu köy çok düzenli ve bakımlı elma bahçeleriyle bilinirmiş. Yeşili, sarısı, pembesi, kırmızısı, beneklisi ile her çeşit elma bu köyün bahçelerinde yetiştirilir, bakımı zor olduǧu için pembe elma, köylülerin deyişiyle “Pembe”, en deǧerli elma çeşidi sayılırmış.
Pembe gibi nadir ve nazlı elma türleri bile bu köyde başarıyla yetiştirilir, bütün civar köyleri elmaya dayalı bu zenginliǧi yüzünden Elmalı Köy’e özenerek bakar, “keşke biz de günün birinde bu köy gibi olabilseydik” derlermiş.
Bölgeye en yakın şehirde her yıl düzenlenen panayırda büyük pazarlar kurulur, çeşitli renk ve biçimdeki elmaları, elma sirkesi, elma tatlısı, elma turtası, elma şarabı gibi ürünleriyle Elmalı Köy hep bu pazarın yıldızı olurmuş.
Genelde sakin akan Fırat Nehri kenarında kurulmuş olan Elmalı Köy’de bakımlı elma bahçeleri bütün vadiye yayılarak göz alabildiǧine uzanır, ancak bu büyük bahçeler bittikten sonra daǧları tepeleri, kurtları ayıları, tilkileri, yaban keçileri ve domuzları, leoparları, geyikleri, sincapları ve diǧer canlılarıyla bakir ormanlar başlarmış.
İnsanlar çoǧalıp köy büyüdükçe elma bahçeleri, vadiyi sonlandıran yüksek daǧların eteklerine dahi yayılarak daha da çok büyür, buna karşılık çevredeki ormanlar gittikçe küçülürmüş.
Köy halkı için köydeki aile ve ev sayısıyla birlikte elma bahçelerinin de büyümesi, köyün gelişmesi, zenginleşmesi ve güzelleşmesi demekmiş. Özellikle “Pembe” bir zenginlik sembolüymüş; çok bilgi, bakım, su ve gübre isteyen pembe elmayı yetiştirebilen aileler, evlerinin önündeki sandıklarda “Pembe”lerini gururla sergiler, böylece ele güne karşı “görüyorsunuz deǧil mi, biz ne kadar akıllı, becerikli ve zenginiz!” demek isterlermiş. Köyde Pembe yetiştirebilen aileler “kalburüstü” sayılır, bu kalburüstü aileler Pembe’siz ailelere biraz küçümseyerek tepeden bakarlarmış.
İşte bu kalburüstü ailelerden biri de 12 yaşında bir kız olan Elint’in ailesiymiş.
Elint demişken… Bu köyde herkese Elint, İlant, Valent, Melant gibi sonu “int”, “ent” veya “ant” ile biten tuhaf isimler verilirmiş. Bütün bölgeye hakim olan, dolayısıyla köylerden vergi toplayan hükümdarlıǧın resmi kayıtlarına işte bu garip isimler geçermiş. Ama köyde kimse bu resmi isimleri kullanmaz, herkes takma ismiyle anılırmış.
Elint’in takma ismi “Kıvırcık Isırgan”mış. Çünkü Elint’in koyu renkli saçları kıvırcık, hazırcevap dili de ısırgan otu gibi sivri ve yakıcıymış. Genelde “Kıvırcık” ismiyle anılır, ama keskin diliyle birilerini öfkelendirdiǧi zaman birdenbire “Isırgan” olurmuş.
Kıvırcık’in en iyi arkadaşı köyün en hızlı koşan kızı, Rapunzel gibi up-uzun kumral saçlı, uzun boylu ve bacaklı “Yeleli Rüzgar”mış. Köyde çok sevilerek oynanan kovalamaca ve yakalamaca oyunlarında en çevik erkek çocuklar dahil kimse Yeleli’nin eline su dökemezmiş. Yeleli, aynı zamanda Kıvırcık’ın okul arkadaşıymış. Köyün meydanındaki okula beraber gider gelir, okulda da yanyana otururlarmış.
Köyde altıncı yılını dolduran her çocuk, yılın belli dini günleri hariç her sabah, köy meydanındaki hasır çatılı bir çardaktan, sıra sıra dizilmiş taburelerden ve her taburenin önüde duran sehpa gibi küçük ve alçak masalardan ibaret okula gider, öǧlene kadar takma ismi “Titiz” olan orta yaşlı erkek öǧretmenden okuma, matematik, astronomi, tarih ve de en önemlisi elmacılık öǧrenirlermiş. Öǧretmen onları bazen uygulamalı eǧitim için köyün çevresindeki elma bahçelerine götürürmüş.
(2) Okulda olanlar

O günkü dersin konusu pembe elmaymış. Titiz öǧretmen saatlerce Pembe yetiştirmenin püf noktalarını anlatmış, sonra da Pembe’yi diǧer elmalardan ayıran 20 özelliǧi tekrar tekrar saymış.
Kıvırcık Yeleli’nin kulaǧına eǧilerek: “Öff yine çok uzattı bu Titiz, artık bitirse de Masalcı Dede’ye gitsek.”
Yeleli: “Tamam, sonra da Doktor Nine’ye gideriz, bugün bize adaçayının hikayesini anlatacaktı.”
Öǧretmen: “Şşşşt, çocuklar kaç kere dedim size ben ders anlatırken aranızda konuşmayın diye! Böyle saygısızlık yapacaksanız hiç gelmeyin okula! Şimdi herkes Pembe’nin bir özelliǧini söylesin. Tilki önce sen söyle!”
Tilki gerçekten de yüzü tilkiye benzeyen, ama hiç de tilki gibi uyanık ve kurnaz olmayan dalgın bir çocukmuş. Derste hep hayallere dalar, öǧretmeni duymazmış. Tilki’nin yine boş boş masasına bakıp hayallere daldıǧını farkeden öǧretmen baǧırmış:
“Tilki, sana söylüyorum, Pembe’nin bir özelliǧini söyle, burada kaç kere anlattım.”
Tilki: “Çok su ister.”
Öǧretmen: “Eh, nihayet uyanabildin. Çokbilmiş sen söyle, Pembe’nin başka ne özelliǧi var?”
Çokbilmiş: “Hassastır, çabuk hastalanır.”
Çokbilmiş öǧretmenin en beǧendiǧi, sınıfın en çalışkan çocuǧuymuş.
Öǧretmen: “Aferin, işte böyle. Keşke hepiniz Çokbilmiş gibi olabilseniz. Haylaz sen söyle.”
Haylaz: “Hassastır, çabuk küser.”
Ufak tefek olduǧu halde öǧretmen dahil hiç kimseden çekinmeyen, ne zaman ne yapacaǧı belli olmayan, kelimenin tam anlamıyla dalgacı ve haylaz, tuhaf bir çocukmuş Haylaz. Hayatta neyi ciddiye aldıǧı bilinmeyen Haylaz’ı kimse korkutamazmış; hatta adına “Zorba” denilen sert ve kindar bir çocuǧun başını çektiǧi Beşli Çete bile…
Öǧretmen: “Dalga geçme Haylaz sopayı yersin yine! Ben hiç böyle bir özellikten söz ettim mi? Bıktım senden, seni yine babana şikayet edeceǧim. Zorba sen söyle.”
Zorba bir süre bekleyip öǧretmene ters ters baktıktan sonra sanki lütfediyormuş gibi cevap vermiş:
“Kuraklıǧa dayanamaz.”
Öǧretmen içinden “bunu Tilki zaten söylemişti” diye düşündüyse de, kendisine yapılan hiçbir tersliǧi affetmeyip bir gün mutlaka intikam aldıǧı bilinen Zorba’dan çekindiǧi için olsa gerek, öfkesini bir sonraki çocuktan çıkarmak üzere aǧzına gelen sözleri yutmuş ve “Şaşkın, sıra sende” demiş.
Şaşkın: “Çabuk hastalanır.”
Öǧretmen: “O söylendi aptal, dersi hiç dinlemiyor musun! Kibirli, sen söyle.”
Köyün en zengin ailesinin çocuǧu olan Kibirli gerçekten de kendini beǧenmiş, Zorba hariç herkese tepeden bakan sevimsiz bir çocukmuş. Aynı zamanda da Zorba’nın liderlik ettiǧi Beşli Çete’nin en azılı elemanlarından biriymiş. Aynı Zorba gibi, okulun diǧer çocuklarına eziyet edip, her fırsatta onları korkutup aşaǧılamaktan adeta zevk alırmış. Ama bütün bu kötülükleri hep Zorba’nın koruyucu kanatları altında yaparmış, çünkü tek başına kaldıǧında aslında kimseye söz geçiremeyen korkak bir çocukmuş. Zorba ve Kibirli dışında Beşli Çete’nin diǧer üyeleri Kundakçı, Yankesici ve Kemikkıran’mış.
Kibirli: “Seyrek dikmek gerekir çünkü yakın duran aǧaçlardan kolay hastalık kapar.”
Öǧretmen: “Aferin Kibirli, Taşkafa sıra sende.”
Taşkafa gerçekten adının hakkını veren, en az öǧretmen kadar boylu, enine boyuna saǧlam ve kuvvetli, dev gibi bir çocukmuş. Bu yaşta bu cüsseye sahibi bir çocuǧun büyüyünce neye benzeyeceǧini köyde herkes merak edermiş. Yukarıdan aşaǧıya doǧru genişleyen koca kafası bir boyuna bile gerek duymadan doǧrudan gövdeye baǧlanır; kürek gibi koca elleri, uzun kollarının ucunda kocaman gövdesinin iki yanından aşaǧı sarkarmış. Diken gibi kalın ve kısa saçları, dar bir alnı, koca bir çenesi, inanılmaz bir kuvvete sahip kalın kolları ve bacakları varmış, Bir insan yavrusundan çok, bilinmeyen bir ülkede yaşayan korkunç devlerin yavrusuna benzermiş.
Gözünü dikmiş önündeki masaya bakan Taşkafa’dan bir ses çıkmayınca öǧretmen sorusunu tekrarlamış: “Taşkafa sana soruyorum, Pembe’nin bir özelliǧini söyle.”
Durduǧu yerde kaskatı kesilen Taşkafa’nın aǧzından tuhaf bir homurtu çıkmış, ama bilinen insan dillerine benzemediǧi için bu homurtunun ne anlama geldiǧini kimse anlamamış.
Kıvırcık yine Yeleli’nin kulaǧına eǧilerek: “Bu mankafa derslere niye gelir anlamıyorum. Ne anlıyor ki geliyor? Daha konuşmasını bile öǧrenememiş, aǧzından anlamlı bir kelime çıktıǧını duyan olmamış. Taşkafa ismi ona hafif geliyor, bence Kayakafa olmalı.”
Kıvırcık’ın fısıltısını duyan çocuklar kahkahayla gülerek hep bir aǧızdan “Taşkafa deǧil Kayakafa, Taşkafa deǧil Kayakafa” diye baǧırmaya başlamışlar. Bunu duyan Taşkafa öfkesinden kıpkırmızı olmuş ve bir anda koca yumruǧunu indirerek önündeki tahta masayı paramparça etmiş. Saǧlam bir masayı bile parçalayacak bu acı kuvvet karşısında bütün sınıf dehşete kapılıp birdenbire sessizliǧe gömülmüş ve “acaba ne yapacak” diye merakla öǧretmene bakmaya başlamış.
Öǧretmen: “Bana bak Taşkafa, eǧer parçaladıǧın o masanın yenisini getirmezden bir daha bu okula gelme! Haydi daǧılın artık, bugünlük bu kadar yeter. Bugün anlattıǧım şeyleri tekrar edip iyice ezberlemeyi unutmayın.”
Öǧretmene kalsa Taşkafa’yı hiç okula almazdı. Belli ki dersleri anlamıyor, hiçbir soruya da homurtudan başka bir cevap veremiyordu. Saǧır olup olmadıǧı bile belli deǧildi; bu yaşına kadar daha anlaşılır bir cümle kurarak konuştuǧunu duyan olmamıştı. Bu beyinsiz dev yavrusunun ne yüzle, nasıl bir inat ve ısrarla okula geldiǧini anlamıyordu. Şimdi de bu insan azmanı artık her ölçüyü aşmış ve yumruklayarak okulun masasını parçalamıştı.
Öǧretmen köyün idare meclisinde bu konuyu defalarca gündeme getirmişti. Köydeki hemen herkes ona hak verdiǧi halde, köyün yöneticisine her nasılsa sözünü geçiren iki kişi ona ısrarla karşı çıkmıştı; biri Masalcı Dede, diǧeri Doktor Nine:
“Taşkafa okula gelmek istiyorsa bırak gelsin. Onun kafasından neler geçtiǧini, ne anlayıp ne öǧrendiǧini biz bilemeyiz, bunu ancak kendisi bilir. Herkesin kendisini garipsediǧini bildiǧi halde bir şeyler öǧrenmek için olaǧanüstü bir çaba gösteriyor, önemli ve deǧerli olan budur” demişlerdi.
Öǧretmen, Yönetici’nin köyün “bu iki şarlatanının” sözlerine neden bu kadar kulak astıǧını anlamıyordu. Öǧretmene göre, bu iki moruǧun boş safsata ve masal hariç köy halkına öǧretebilecek hiçbir şeyi yoktu. Öǧrenilmesi gereken önemli ve deǧerli ne varsa o okulda öǧretiyordu zaten. Çocukların da her fırsatta masal ve safsata dinlemek için koşarak bu şarlatanlara gitmesini kesinlikle onaylamıyordu. Daha geçenlerde Kıvırcık derste şöyle bir soru sormuştu:
“Öǧretmenim, dünya da elma gibi yuvarlakmış, doǧru mu?”
Öǧretmen: “Nereden öǧreniyorsun bu saçmalıkları! Daha geçen ay ben derste dünyanın şu tahta masa gibi düz olduǧunu anlatmadım mı?”
Kıvırcık: “Masalcı Dede anlattı. Sorduǧumda Doktor Nine de bunun doǧru olduǧunu söyledi.”
Öǧretmen: “Siz onların masallarını dinleyin ama inanmayın. Hatta bana kalırsa hiç dinlemeseniz daha iyi olur, çünkü bu masallar hem derslerinize ve ezberinize harcamanız gereken zamanı çalıyor, hem de kafanızı karıştırıyor.”
Bunun üzerine Kıvırcık öǧretmene küstahça su soruyu sormuştu:
“Dünya düzse bu düzlük sonsuz mu? Yok sonsuz deǧilse, bu düzlüǧün bittiǧi yerde ne var? Orada bir adım daha atacak olsak aşaǧı mı düşeceǧiz?”
hikayeyle ilgili yazdigim bir tweet zinciri (twitter @tuncaliku, 3 Agustos 2021)
“Elmalı Köyün Vahşi Davulcusu” isimli kısa hikayemin resimli bir kitap olarak basılması için Yeni İnsan Yayınevi ile anlaştım. Ekoloji kitaplarına aǧırlık veren bu yayınevi ile yaptıǧım anlaşma gereǧi “pdf veya e-kitap indir” baǧlantılarını sayfadan kaldırdım. İşler yolunda giderse, tahminen önümüzdeki 4-6 ay içinde resimli kitap tamanmlanıp piyasaya çıkar.
Güncelleme: Aradan geçen zaman içinde yayınevi (Yeni İnsan), kitabın bölümleri için istenen şartlarda resim yapabilecek bir ressam bulamadı. Hikayenin yazarı olarak sadece kapak resmiyle yetinmemem, her bölüme bir resim gelmesini istemem doǧrusu işleri biraz zorlaştırdı. En sonunda resimleri küçük kızım Elif Sumru’nun yapmasına karar verdik. Elif tamam resimleri ben yaparım dedi, ama bir şartla: Bana bir zaman kısıtı koymayın, beni strese sokmayın. Biz de kabul ettik. Elif birkaç gün önce ilk bölümün resmini yaptı (ekte). Umuyorum ki önümüzdeki aylar içinde, tahminen an geç 2022 sonuna kadar diǧer 7-8 resmi de tamamlayacak.

Vahşi Davulcu için bestelediǧim müziǧin piyano notası buradan indirilebilir (notayı çalan: MuseScore uygulaması, nüans, dinamik ve artikülasyon yok; makina modu).
soundcloud/tuncaliku

soundcloud.com/tuncaliku/elmali-koyun-vahsi-davulcusu-piyano-muscore
Prodüksiyon bittiǧi zaman klarnet ve davul ön planda olacak, piyano arka planda kalacak. İyi bir müzik prodüktörü bulabilirsem prodüksiyonun önümüzdeki birkaç ay içinde biteceǧini umuyorum.
Vahşi Davulcu geliyor! (resim ve müzik)
Vahşi Davulcu’nun 1. bölümü için besteledigim klasik-oryantal-masalsı müzik; Dorico nota yazma programıyla yazdım. Beste daha tam bitmedi ama ana hatlarıyla müzik belirdi. Enstrumanlar: Fagot, viyola, akustik bas ve piyano
Elmalı Köyün Vahşi Davulcusu isimli masalsı hikayemin 1. bölümü için bestelediǧim antik-oryantal motifli klasik müzik (youtube/borabas). Seslendirme Dorico nota yazma programının sanal (dijital) endtrumanları ile. Enstrumanlar: Fagot, viyola, akustik bas ve piyano. Enstrumanları ve bas sesleri iyi duyabilmek için bu müziǧi iyi bir kulaklık veya hoparlörle dinlemenizi öneririm.
Vahşi Davulcu için yeni instagram hesabı: wild.drummer
An Anatolian tale: Wild Drummer of the Apple Village
https://www.tuncalik.com/2022/12/an-anatolian-tale-wild-drummer-of-the-apple-village/
youtube/borabas kanalımda Vahşi Davulcu ile ilgili bütün videolar için tanımladıǧım oynatma listesi: Vahşi Davulcu – Wild Drummer (youtube)
Vatanı olarak gördüǧü ormanı sürekli yayılan elma plantajlarından korumaya çalışan, ve Vandana Shiva’nın deyimiyle “zihinlerdeki monokültüre” isyan eden Vahşi Davulcu’nun şarkısı (instagram/wild.drummer). Karaokesi de var.